KADIN HAKLARI VE TOPLUMSAL YANSIMASI - Yenilikçi Hukukçular Platformu

KADIN HAKLARI VE TOPLUMSAL YANSIMASI

 


İstanbul Barosu Kadın ve Çocuk Hakları Merkezi Üyesi Av. Sureyya Kardelen Yarli ile kadın hakları üzerine konuştuk.

Herkese keyifli okumalar…

Kadın haklarının olması, kadın erkek eşitliğini zedeleyici bir durumda mıdır?

Kadınların ve erkeklerin hak ayrımı konusunda kadın hakları erkek hakları ya da başka bir canlı hakları olarak ayrılıyor olması bir sıkıntı yaratmıyor. Neden? Çünkü biz aslında kadın hakları derken burada temel olarak bizim açımızdan mağdur edilen bir grubun haklarının daha üstte olan ve ayrıcalıklı olan grupla aynı derecede eşit bir şekilde savunulması ve dezavantajlı olan grubun avantajlı olan grup gibi bu haklara erişmesi ve kullanabilmesi anlamında kadın hakları ayrımı yapıyoruz. Bu ayrım bizim için bu açıdan önemli. Eğer zaten kadınlar ve erkekler dünyada her alanda eşit olsaydı bizim kadın hakları erkek hakları gibi kavramları kullanmamıza ihtiyacımız olmayacaktı. Kadınlar sistem karşısında erkeklere göre daha savunmasız olduğu için bu grupların haklarını özellikle savunmak maalesef ki gerekiyor. Keşke gerekmiyor olsa. Bu sebeple de kadın hakları üzerine tanımlama yapmak ve mücadeleyi bu tanımlama üzerinden yürütmek daha doğru oluyor.

Kadın hakları ne ölçüde savunulmakta ve desteklenmektedir?

Türkiye’de çok güçlü bir kadın hareketi var. Bu hareket aslında yeni başlayan beş on senelik bir hareket değil. Bu kadın hareketi ve feminizm Osmanlı'nın son döneminden itibaren başlayan bir kadın hareketi. Zaten dünyada da ortaya çıkması 1800'lerin sonlarına doğru başlayan bir akım. Bu yüzden kadın hakları konuşurken feminizm konuşmak önemli çünkü kadın hakları feminizmle ortaya çıkan aslında feminizmin savunduğu ve bu mücadelenin sonunda kazanımlar elde ettiğimiz haklardır. Feminizm demekten korkmamalıyız ve çekinmemeliyiz. Çünkü feminizmde kadının üstünlüğünü ve erkeğin aşağılığını savunur gibi bir algı yok. Türkiye’de bu çok yanlış algılanıyor. Özellikle de bazı kesimlerce yanlış tanıtılıyor. Feminizm toplumsal cinsiyet eşitliğini baz alır. Kadın erkek eşitliğini baz alır. Kadınları yüceltmek erkekleri kötülemek gibi bir durum yoktur. Feminizmin düşman olduğu erkekler değil insanların kafasındaki yanlış erkeklik algısıdır. Bu yüzden de kadın ve erkek eşitliğini savunan herkes aslında feministtir diyebiliriz. Bu anlamda kadın haklarının ve feminizmin bizdeki bizdeki başlangıcı ve mücadelesi dediğim gibi Osmanlı'nın son dönemleri, Nezihe Muhittin ve arkadaşlarının çabasıyla ortaya çıkıyor. Ondan sonra da Cumhuriyet Dönemi ve sonrasında bir ivme kazanıyor. Özellikle son on beş yirmi yıl içerisinde biz feminizmin ve kadın haklarının daha büyük Türkiye’de yankı bulduğunu ve desteklenip savunulduğunu görüyoruz. Tabi ki bu dalganın daha da büyümesine ihtiyacımız var ama şu an kadın hakları ve kadın mücadelesi konusunda ben umutsuz değilim. Dalga dalga büyüyen bir kadın hakları mücadelesi olduğunu görüyorum. Yeni kuşakla birlikte daha da artacağına inanıyorum.

Kadın hakları kadına zayıf taraf olduğu hissini yüklemez mi?

Tabi ki yüklemez. Neden yüklesin? Şöyle düşünelim kadın bir erkek karşısında ya da başka bir canlı karşısında zayıf mıdır? Hayır değildir. Mutlaka fiziksel farklılıklar olabilir. İnsanların da hayvanlarla veya doğadaki canlılarla fiziksel farklılıkları mevcut ama biz burada sırf aramızda fiziksel farklılıklar var diye ben ondan üstünüm ya da o benden aşağı diye düşünmüyorum. O yüzden erkeklerin kafasındaki fiziksel farklılıktan doğacak güç ayrımının yok edilmesi gerekiyor. Kadın hakları terimini kullanırken nasıl kullandığımız önemli. Eğer ben kadınlara “Sen zayıfsın, sen kollanması gereken bir varlıksın, erkek seni her zaman korumalı çünkü sen naifsin narinsin” diyorsam ve öyle bakıyorsam asıl kadına zayıf hissettirecek olan budur. Biz kadın hakları derken şunu söylüyoruz, “Sen bir erkekle eşitsin, bir erkek kadar eşitsin. Bir erkek kadar aslında birçok anlamda güçlüsün. Çoğu şeyi yapmaya muktedirsin. Ama senin bu anlamda bu sistemde bunu yapmana izin vermeyen insanlar, olgular, kurumlar, kuruluşlar, düzenler ve kurallar var. Bu kuralların yıkılması için de seninle birlikte mücadele eden kadın hakları kavramı var.” Haklarımın korunması için böyle bir kavramın olması bana kendimi daha güçlü hissettiriyor.

Kadın haklarının uygulandığı bir ülke ile uygulanmadığı bir ülkedeki kadınlar arasındaki farklar neler olabilir?

Bazı ülkeler eşitsizlikleri gidermeye daha yatkınlar. Bu tür ülkelerde istihdamın daha çok arttığını, eğitimin arttığını, refah seviyesinin yükseldiğini, hak, hukuk, adalet anlamında bir eşitlik olduğunu görüyoruz. Yaşam kalitesinin her anlamda daha yüksek olduğunu görüyoruz. Kadının eğitilmediği ikinci plana atıldığı evlere kapatıldığı erkek baskısının kadının üzerindeki kıyafetten seçimlerine her türlü şeyde hissedildiği toplumlarda ise geri kalmışlık, yobazlık, çürütülmüşlük, refahsızlık, diğer ülkelerin ardında kalma gibi her anlamda bir tükenmişlik görüyoruz. O yüzden aslında Atatürk’ün de vurgulamaya çalıştığı gibi en ileri toplumlar kadınlarını da erkekler gibi eğiten ve kadınların da erkekler kadar hak sahibi olduğu toplumlardır düsturu bizim için önemli. Çünkü bir toplumda sadece bir cins bir topluluk veya azınlık yükselirse en büyük hakları onlar alırsa pastadan en büyük payı onlar alırsa geri kalanların isyan etmemesi düşünülemez. Bu yüzden bugün kadın erkek eşitsizliğini bütün ülkeler arasında düşündüğümüzde bu eşitsizliğin en yoğun olduğu ülkelerin gelişmişlik anlamında da en düşük seviyeye sahip olduğunu görmüş oluyoruz.

Dönemimizde kadın hakları gündemde, ilerleyen zamanlarda erkek hakları diye bir olgu oluşması mümkün müdür?

Böyle bir algı oluşacağını düşünmüyorum çünkü hakların belli gruplar açısından vurgulanmasının temel motivasyonu o grupların diğer gruplar kadar haklara erişememesi, erişseler bile diğer gruplar kadar haklardan faydalanamamalarıdır. Bugün erkekler dünyada bütün gruplardan ve canlılardan daha üstün konumdalar. Eğer erkekseniz siyasette yükselmeniz daha rahat, istediğiniz yere gitmeniz daha rahat, istediğiniz şeyi giymeniz daha rahat, toplumun sizden beklentileri çok daha farklı, üstünüzde kısıtlama çok daha az. Sistem zaten sizin cinsinizin elinde. Bugün erkeklerin mağdur edildiğini ya da edilebileceğini konuşamayız çünkü dünyanın ve ülkelerin sistemi erkeklerin elinde. Artık bu erkekler de mağdur edildiğini iddia ediyorlarsa ortada trajikomik bir durum vardır diye düşünüyorum. Bu yüzden de ilerde erkek hakları gibi bir algının oluşacağını düşünmüyorum. Bu, en mağdur biziz çıkışı yapmak gibi bir şey olur ki bu da bence esas mağdurdan rol çalmak olur.

Kadınlara yaşam hakkı tanındığını düşünüyor musunuz? Neden?

Kadınlara kağıt üzerinde bir yaşam hakkı tanındığını düşünüyorum evet. Ama pratikte kadınların esas anlamıyla bir yaşam hakkına sahip olduklarını düşünmüyorum. Bugün en çok şiddete uğrayan grupların başında kadınlar geliyor. Kadınlar; kıyafetlerinden bedenlerine, yaşam şekillerine, oturmalarından kalkmalarına, partner seçimlerine, gidecekleri okula seçecekleri işe kadar erkekler tarafından ve sistem tarafından bir baskıya uğruyorlar. Ve bu en sonunda kadının yaralanmasına öldürülmesine kadar gelebiliyor. Şu an dünyadaki her kadının üzerinde görünür ya da görünmez bir şekilde baskı var. Bu yüzden kadınlara erkekler kadar pratik anlamda rahat bir yaşam hakkı tanındığını düşünmüyorum. Her ne kadar kağıt üzerinde bu hak tanınmış olsa da. Ama kadınların yüzyıllardır devam eden mücadeleleriyle bu haklarını söke söke aldıklarını ve daha fazlasını da almaya devam edeceklerini biliyorum.

Kadına hak tanınması erkekten ayrı bir yerde tutulduğu manasına gelir mi? Bir ayrım söz konusu olmaz mı?

Kadınlara ekstra bir hak aslında tanınmıyor. Kadınlara tanınması gereken ama tanınmayan haklar veriliyor. Bir sistemde bir grup ayrıcalıklıysa bu grup dünya üzerinde erkekler geri kalanlar da dezavantajlı mağdur olan gruplarsa bunlar; mülteciler, çocuklar, engelliler, kadınlar, lgbtililer, göçmenler… Bu kişilere ekstra hak verilmesi demek bu kişiler için diğerlerine karşı devasa bir ayrımcılık yapıldığı anlamına gelmez. Yarışa 3-0 geriden başlayan insanları yarışa başlamış olanlarla eşitlemek anlamına gelir. Ben zaten bana verilmesi gereken bir hakkı talep edip alıyorsam kimse bana diğerlerinden fazladan bir hak aldığımı söyleyemez. Bu yüzden kadınlara verilen haklar kadınları geriye iten toplum üzerinde verilmesi gereken ama daha önce verilmemiş haklardır. Erkeklere daha fazla ayrıcalık tanınması erkeklere daha fazla hak tanınması ve daha fazla yaşam alanı açılması kadınları geriye ittiği için kadınları erkeklerin seviyesine çekebilmemiz için zaten kadınlara ekstra hak tanımak zorundayız. Bu bir ayrımcılık yaratmaz. Bu bizi pozitif ayrımcılığa götürebilecekse de kadınlarla erkekler arasındaki durum eşitlendikten sonra pozitif ayrımcılık ihtiyacı zaten ortadan kalkar O yüzden de şu an yapılmaya çalışılan şey pratikte kadınlarla erkekleri eşitleyebilmek. Kadınlarla erkekler her anlamda eşitlendikten sonra zaten kadınlar için ekstra bir şey yapmaya veya ekstra bir hak tanımaya gerek kalmayacak o noktada pozitif ayrımcılığa da gerek kalmayacaktır. Bu yüzden şu an yapılan doğru bir şeydir bu ayrımcılık yaratmaz. Aksine bunun yapılmaması ayrımcılık yaratır. Çünkü en büyük eşitsizlik eşit olmayanlara eşit davranmaktır.

Delil yetersizliği durumunda kadının beyanının esas alınması ne kadar doğrudur? Beraberindeki sorunlar nasıl giderilebilir?

Delil yetersizliği durumunda kadının beyanı esastır gibi bir hukuk kuralı ya da yasası yok. Bunun temel çıkışı Avrupa ülkesindendir bu da “Mağdurun beyanı esastır” şeklindedir. Türkiye’de bazı vakalarda özellikle kadına yönelik şiddet vakalarında mağdur olan taraf kadın olduğu için kadının beyanı esastır gibi çevrilir ve kullanılır ama bu anlamda dediğim gibi bir yasa veya kesin kaide yoktur. Bu hukukta bir yargılama pratiğidir her zaman geçerli olduğu söylenemez. O yüzden “Kadının beyanı esastır, yargılamaların bir anlamı olmuyor, erkekler iftiraya uğruyor, asılıyor, kesiliyor” gibi bir şey yoktur. Bu Türkiye’de yanlış yaratılan bir algı. Biz burada şunu söylüyoruz özellikle kadına ve çocuğa yönelik şiddet vakalarında bizim için önemli olan hızlı ve adil yargılama olduğu için mağdurun beyanı esas alınarak hızlı ve adil bir soruşturma süreci gerçekleştirilsin ve bu sürecin sonunda savcı dava açılması gerektiğini düşünüyorsa mağduru daha fazla mağdur etmeden ikin bir travma yaşatmadan şüphelinin de haklarını koruyarak en hızlı şeklide davayı açsın. Eğer dava açılması gerektiğini düşünmüyorsa bunu da mağduru mağdur etmeden uygun bir şekilde bir formata sokup iddianame ya da takipsizliğini hazırlayarak sonuçlandırsın. Burada demek istenilen şey kadın geldi birini şikayet etti yargılamaya gerek yok hemen dava açılsın kadının zaten şikayeti var hemen hüküm verilsin demek değil. Bu çok yanlış anlaşılıyor. Buradaki yanlış algının düzeltilmesi lazım. Kadına yönelik şiddet vakalarında esas olabilecek şeylerden biri mağdurun beyanıdır ama mağdurun beyanı tek ve kesin delil demek değildir. Soruşturmayı sonlandıracak veya başka bir evreye taşıyacak demek değildir. Bu bir delildir. CMK gereğince mağdur beyanı tabi ki dikkate alınmalıdır. Şiddet vakalarında delil toplamak zor olduğundan mağdurun beyanına daha çok dikkat edilmelidir. Aslında bunun mantığı budur. Mağdur daha fazla mağdur edilmeden ikincil travma yaşatılmadan bu şiddet vakalarında soruşturma hızlı ve adil bir şekilde mağdur odaklı bir şekilde devam ettirilmelidir.

Türkiye’de kadın haklarının tam anlamıyla sağlanması için neler yapılabilir?

Türkiye’de kadın haklarının tam anlamıyla sağlanması için sağlam bir eğitim ve zihniyet devrimi yapılması şart. Özellikle okul öncesi dönemden itibaren çocuklara okullarda yaşlarına göre toplumsal cinsiyet eşitliği dersleri hak kavramları insan hakları kadın hakları kadın erkek eşitliği bütün bunların anlatılması gerekiyor. Belli bir yaştan itibaren de çocukların yine anlayabileceği şekilde hak kavramını suç kavramını kadın erkek eşitliğini anlatmak uygulamalı olarak göstermek gerekiyor. Kadınların üzerindeki baskıyı bitirebilmek adına siyasilerin kadınlarla ilgili konuşurken dillerine ve söylemlerine çok daha fazla dikkat etmeleri gerekiyor. Kadının ekonomide istihdamını çok daha fazla arttırmak gerekiyor, siyasette görünürlüğünü kadın kotasıyla her parti için her kurum için daha fazla arttırmak gerekiyor. Özellikle idari kurumlarda kadın yönetici ve kadın personel sayısını arttırmak gerekiyor. Özel işverenler açısından kadın personel istihdam etme kadın yönetici çalıştırma gibi konularda idari para cezalarını ve denetimleri arttırarak sıklaştırmak gerekiyor. Kadını eve kapatan değil yaşama ve çalışma hayatına sokabilecek şekilde düzenlemeler yapmak gerekiyor. Özellikle çocuklu kadınlar için çocukla birlikte hayatına devam edecek şekilde yasaların düzenlenmesi gerekiyor. Boşanmış kadınlara veya boşanma aşamasındaki kadınlara devletin daha fazla sosyal ve maddi ekonomik destek sağlaması gerekiyor. Yasaların mağdur olan kadınlar lehine daha iyi düzenlenmesi gerekiyor. Özellikle Aile Sosyal Hizmet Bakanlığı açısından kadınlarla alakalı daha fazla koruyucu önleyici rehabilitasyon tedbir çalışmasının yapılması gerekiyor. Tüm bunları topladığımızda uzun vadede tabi ki iyi sonuçlar alabiliriz. Bütün bunları aynı anda yapsak ve uzun vadede çalışsak bile bu sorunu birden bitirmek mümkün değil ne yazık ki.

Av. Sureyya Kardelen Yarli & Damla Nur Koç

Yorum Gönder

0 Yorumlar